10 Eylül; Komünistlerin Birliği Yolunda Tarihsel Bir Adım

Türkiye’de komünist hareket, dünyanın emperyalist devletler arasında yeniden paylaşıldığı, Rusya’da zafere ulaşan 1917 Ekim Devrimi’nin bütün dünyayı etkisi altına aldığı ve Türkiye’de emperyalist işgale karşı mücadelenin örgütlenmeye başladığı koşullarda biçimlenmeye başladı. Doğal olarak da, bütün bu koşulların izlerini taşıdı.

Komünistlerin birliğini sağlama, yani komünistleri tek bir Komünist Partisi’nde birleştirme faaliyeti bu koşullar altında, Bolşevik Partisi ile Komünist Enternasyonal’in doğrudan müdahalesiyle, iki koldan yürütüldü.

Birinci kol, ağırlıklı olarak Rusya’da bulunan Türkiyeli göçmenler ve savaş esirleri arasında yürütülen faaliyeti kapsıyor. Bu faaliyet, 1919 –21 yılları arasında Mustafa Suphi’nin başında olduğu bir grup komünist tarafından Bolşevik Partisi ve Komünist Enternasyonal Yürütme Komitesi’yle koordineli olarak yürütüldü.

Mustafa Suphi; siyasi faaliyetine 1912’de İttihat ve Terakki karşıtı Milli Meşrutiyet Partisi’ni (bazı kaynaklarda Milli Meşrutiyetperver Fırka olarak da geçiyor) kurma girişiminin bir adımı olan İfham gazetesini çıkarmakla başladı.1

1913’de Sadrazam Mahmut Şevket Paşa’nın öldürülmesinin ardından diğer İttihat ve Terakki karşıtları gibi tutuklanarak Sinop’a sürüldü. 24 Mayıs 1914’te bir grup arkadaşıyla birlikte Sinop’tan Kırım’a kaçtı. 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın başlamasından sonra Çarlık hükümetinin, Türk esirleri ülkenin iç kesimlerine sürme kararı uyarınca önce Kuluğ’a, ardından da Ural’a sürüldü.2 Ural’da Bolşeviklerle tanıştı, onların etkisiyle 1915’te Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi’ne (RSDİP) üye oldu. Ural’da esir Türkler arasında faaliyet yürüttü. (Yavuz Aslan, Türkiye Komünist Fırkası’nın Kuruluşu ve Mustafa Suphi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, s. 11, 14, 16, 23, 24. Aynı konu için, Süleyman Nuri, Uyanan Esirler, Tüstav Yay., s. 322).

Mustafa Suphi, Ekim Devrimi’nin ardından Şubat 1918’de sürgün hayatı yaşadığı Ural’dan Moskova’ya geçti. Moskova’da Müslüman Komiserliği ile temas kurdu.3 Şerif Manatov’la tanıştı. Bu büronun yardımıyla, Şerif Manatov’la birlikte Yeni Dünya gazetesini çıkarmaya başladı. Gazetenin ilk sayısı 27 Mayıs 1918 tarihini taşıyor. (Y. Aslan, A.g.e., s.25, 26)

Moskova’dan Kazan’a geçerek, Kazan’daki Türkiyeli Komünistlerle ilişki kurdu. Moskova, Kazan ve çevresinde yürüttüğü faaliyetler sonucunda 22 Haziran 1918’de Moskova’da Türk Komünistleri (bazı kitaplarda Türk Sosyalistleri olarak da geçiyor) Konferansı’nı topladı. Bu konferansla Türk Komünistleri Teşkilatı’nı (TKT) kurdu, beş kişiden oluşan TKT Merkez Komitesi başkanlığını üstlendi. (Y. Aslan, A.g.e, s.49, 50, 53) 1918 güzünde yeniden Kazan’a geçti, TKT Kazan Şubesini ve Abid Alimov’un yardımlarıyla Türk Kızıl Bölüğü’nü kurdu.4 Bu bölük Ağustos 1918’de Çeklerin Kazan’a saldırıları sırasında çatışmalara katılarak, Kazan savunmasında yer aldı. (Y. Aslan, A.g.e., s. 60, 63)

5 Kasım 1918’de Moskova’da yapılan Müslüman Komünistleri Birinci Kurultayı’na katılmak üzere Kazan’dan Moskova’ya döndü. TKT bu kurultaya Mustafa Suphi başkanlığında beş delegeyle katıldı.5 (Y. Aslan, A.g.e., s. 64; S.Nuri, A.g.e., s.322) Müslüman Teşkilatları Merkez Bürosu’na  üye  seçildi.  Mustafa  Suphi  1919 Ocak’ında TKT’yi örgütlemek ve Türkiye’yle ilişki kurmak amacıyla Kırım’a geçti. TKT ile birlikte Yeni Dünya Gazetesi de Kırım’a taşındı. Gazetenin birçok sayısı Kırım’dan Türkiye’ye sokuldu. Kırım’ın Denikin kuvvetlerinin eline geçmesiyle Kırım’dan ayrılarak Odesa’ya, oradan da Moskova’ya geri döndü. (Y. Aslan, A.g.e., s.67, 69, 95; S.Nuri, A.g.e., s.327)

Mustafa Suphi ve Komintern 1. Kongresi

Mustafa Suphi, Mart 1919’da Moskova’da Komünist Enternasyonal’in 1. Kongre’sine katıldı. Kongrede TKT’ yi temsilen bir konuşma yaptı. (Y. Aslan, A.g.e., s. 74; S. Nuri, A.g.e., s.323) Kongrenin ardından faaliyetini Taşkent’e taşıdı. Taşkent’te kaldığı üç aylık süre zarfında bir yandan TKT’yi örgütlerken bir yandan da Yeni Dünya Gazetesi’ni çıkarmaya devam etti. 6

Mayıs 1920’de Taşkent’ten TKT’ye katılan ve daha sonra TKP’nin kuruluşunda önemli görevler üstlenecek olan bir grup arkadaşı (Mehmet Emin, Süleyman Sami, Baba Nazmı, Süvari Yüzbaşısı Hakkı ve İsmail Çıtıoğlu) ile birlikte Bakü’ye geçti. (Y. Aslan, A.g.e., s. 76-77; S.Nuri, A.g.e., s.333-334) Böylece Mustafa Suphi, baştan beri, hem komünistlerin ve savaş esirlerinin yoğunluğu ve hem de Türkiye’ye yakınlığı nedeniyle konumlanmayı düşündüğü, ancak Bakü’nün Bolşeviklerin elinde olmaması nedeniyle ulaşamadığı hedefine de ulaşmış oldu.

Mustafa Suphi, Bakü’de daha önce kurulmuş olan, içinde Halil Paşa, Baha Said, Küçük Talat gibi etkili İttihatçıların yer aldığı Türkiye Komünist Fırkası’nı İttihatçılardan temizlemekle işe başladı. (Y. Aslan, A.g.e., s. 81; S.Nuri, A.g.e., s.333).

Mustafa Suphi 12 Haziran 1920’de Merkez Büro’ya verdiği raporda bu “tesnit ve tevhid”i şöyle özetliyor:

“Azerbaycan inkılâbına bilfiil iştirakle, inkılâptan sonra Bakû’de teşkil edilmek istenen Türkiye Komünist Fırkası’yla münasebete girişilmiş ve umumiyetle faaliyetleri tetkik ve teftiş edilmiştir. Neticede Bakü’de teşekkül eden bu fırka azalarının ekseriyetle fırka usul ve nizamlarına pek muvafık olmadığı görülmüş, daha doğrusu esasen fırkanın daha teşekkül etmediği anlaşılmıştır. Binaenaleyh ‘Kafkasya kanyon’u tarafından esası beş aza heyet-i seferiyenin (Mustafa Suphi ile birlikte Taşkent’ten gelen kadro kastediliyor-Yayınlayan) iki üç defa vaki olan içtimai neticesinde fırkaya hakiki aza olarak tanıyıp, beraber teşrik–i mesaiye karar verilerek Bakü Türkiye İştirakiyun Fırkası yeniden teşekkül etmiştir.” (Y. Aslan, A.g.e., s. 86)

Böylece TKT Bakü Komitesi kuruluyor. Türkiye Komünist Fırkası yayın organı Yeni Yol kapatılarak, onun yerini Yeni Dünya alıyor.

Mustafa Suphi, Azerbaycan Komünist Partisi’ne sunduğu 16 Haziran 1920 tarihli raporunda, Bakü’deki faaliyetleri hakkında şunları yazıyor :

“Bakü’de Türkiye Komünist Teşkilatları Merkez Bürosu nezdinde Türkiye Komünistleri Bakü Komitesinin teşkil olunduğunu ve şubelere ayrılarak vazifeye başladığını, harbi şubeye Abid Alimof ’un ve teşkile başlanan livanın ( askeri birlik-y) harbi komiserliğine Süleyman Sami’nin tayin edildiğini ve Türk esirlerinden gönüllü olarak davet edilen 250 mevcutlu bir müfrezenin hazır olduğunu ve ‘Yeni Yol’ gazetesi yerine ‘Yeni Dünya’ gazetesinin yayınlanmasına başlandığını yazıyordu.” (S.Nuri, A.g.e., s.346; Y. Aslan, A.g.e., s.91).

6 Temmuz 1920 tarihli raporunda ise “Türkiye’nin çeşitli illerine (İstanbul, Trabzon, Rize, Erzurum, Bayazıd, Samsun, Sivas, Tokat, Amasya, Ankara, Konya, Ereğli, Zonguldak) tebligat için mümessiller gönderildiği, Yeni Dünya gazetesinin yayına başladığı, Komünist Enternasyonal’in 2. Kongre’sine iki delege gönderildiği” rapor ediliyor. (S.Nuri, A.g.e., s.348; Y. Aslan, A.g.e., s. 94).

Mustafa Suphi, TKP’nin kuruluş faaliyetleri çerçevesinde bir yandan Bakü ve Bakü’ye yakın çevrede örgütlenme ve propaganda çalışmalarını örgütlerken, bir yandan da Türkiye’nin çeşitli illerindeki komünistlere, komünist örgütlere ulaşmak ve onları kongreye katmak için yoğun bir faaliyet yürüttü.

Bu amaçla Salih Zeki; Erzurum, Sivas, Ankara ve Trabzon’a (Y. Aslan, A.g.e., s.98-99) Süleyman Sami; hem Ankara hükümetiyle (M. Suphi’nin Türkiye’ye dönüşle ilgili mektubunu Mustafa Kemal’e ulaştırmak için) ve hem de komünist gruplarla ilişki kurmak için Eskişehir ve Ankara’ya (Y. Aslan, A.g.e., s.99) Abdullah Mesudi ve Ahmet; Zonguldak, Samsun ve Vezirköprü’ye (Y. Aslan, A.g.e., s.102) Yakup, Yusuf Kemal, Baha Ali de komünist faaliyetlerin yoğunlaştığı Karadeniz bölgesine, özellikle Trabzon ve Rize’ye gönderildi (Y. Aslan, A.g.e., s.103). Bu faaliyetlerden kongrenin yaklaşması nedeniyle zamanın kısıtlı oluşu ve Kemalist hükümetin baskı ve takipleri sonucu istenilen sonucun alınamadığı anlaşılıyor.

Mustafa Suphi’nin kongreye yönelik çalışmalarının önemli bir yönünü de Eğitim ve Ajitasyon-Propaganda çalışması oluşturuyordu. Bu faaliyette Yeni Dünya gazetesi önemli bir yer tuttu. (Haftalık olarak 4000 adet basılıyordu ve 2000’i Türkiye’ye gönderiliyordu). (Y. Aslan, A.g.e., s.105). Her geçen gün artan üyelerin eğitimini karşılamak için de Bakü’de bir parti okulu kuruldu. (Y. Aslan, A.g.e., s.112).

Ayrıca TKT Bakü’de askeri faaliyeti de yeniden organize ederek sürdürdü. Daha önce Kazan’da Mustafa Suphi’nin bir Türk bölüğü örgütlediği belirtilmişti. Bakü TKT kuruluşu ve buna bağlı askeri şubenin oluşması ile birlikte askeri faaliyet de hız kazandı. TKT’ye bağlı Türk Kızıl Alayı’nın mevcudu Eylül 1920’de 800 kişiye ulaştı. (Y. Aslan, A.g.e., s.117) Bu faaliyetlerin sonucu olarak TKT,   1 Eylül 1920’yi kongre tarihi olarak belirledi. Kongre aynı tarihte Doğu Halkları Kurultayı’nın yapılacağının açıklanması üzerine 10 Eylül’e ertelendi.

1 Eylül’de Bakü’de toplanan Doğu Halkları 1.Kongresi’ne Türkiye’den TKT, Mustafa Kemal hükümeti ve Enver Paşa tarafları olmak üzere üç grup katıldı. TKT kongrede Mustafa Suphi başkanlığında kalabalık bir komünist grupça temsil edildi (S.Nuri, A.g.e., s.349; Y. Aslan, A.g.e., s.140, 143). Kongre’de seçilen 9 kişilik Başkanlık Kurulu’nda TKT’yi İsmail Hakkı temsil etti.

Türkiye’de yürütülen çalışmalar

Komünistlerin birliğini sağlamaya yönelik faaliyetlerin ikinci kolunu, Türkiye’de yürütülen çalışmalar oluşturdu. Türkiye’de yürütülen faaliyet öncelikle iki merkezde; Ankara ile İstanbul’da  yoğunlaştı. İstanbul işgal altında olduğundan, oradaki faaliyetler daha yavaş ve kesintili olarak sürdürülebildi.6 Bolşevik Partisi ve Komünist Enternasyonal’le doğrudan bağı olması nedeniyle, biz burada daha çok Ankara merkezli faaliyet üzerinde duracağız. Eskişehir ve Ankara merkezli faaliyeti, Türkiye’ye gelen ilk Sovyet temsilcisi olan Şerif Manatov’la başlatmak yanlış olmaz. Şerif Manatov, Temmuz 1919’da Türkiye’ye geldi. İstanbul’da Fransız polisince tutuklandı. İstanbul’daki sosyalist ve komünistlerin yardımıyla hapisten kaçarak Eskişehir’e geçti. (Erden Akbulut-Mete Tuncay, Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası 1920–1923, Sosyal Tarih Yay., 83 67. dip not. s.133, 149).

Şerif Manatov Eskişehir’de propaganda ve örgütlenme faaliyetleri yürüttü. Arif Oruç ve Çerkez Ethem’le ilişki kurdu. Çerkez Ethem’in finanse ettiği ve Arif Oruç’un yönettiği Seyyareyi Yeni Dünya7 gazetesinde yazılar yazdı. Şerif Manatov, Eskişehir’den Ankara’ya geçerek Salih Hacıoğlu ve arkadaşlarıyla tanıştı. (Erden Akbulut-Mete Tuncay, A.g.e., s.150) Yeşil Ordu derneğinin kurucusu ve başkanı Nâzım Bey ve arkadaşlarıyla ilişki kurdu. Nâzım Bey’le yapılan görüşmeler sonuçsuz kalınca, Şerif Manatov ve Salih Hacıoğlu çevresindeki arkadaşlarıyla birlikte 14 Temmuz 1920’de (Hafi) TKP’yi kurdular. (E. Akbulut-M. Tuncay, A.g.e., s.124, 150) Ahmet, Hilmi Ziynetullah Neşirvanov, Şerif Manatov, Salih Hacıoğlu, Cemile Neşirvanova, Fatma Salih Hacıoğlu ve Rahime TKP Merkez Komitesi’ni oluşturdu. Salih Hacıoğlu’da Parti başkanı oldu. (E. Akbulut-M. Tuncay, A.g.e., s.128-129)

Salih Hacıoğlu Komintern’e gönderdiği 2 Ekim 1922 tarihli raporda, Parti’nin 14.06.1920 – 09.01.1921 tarihleri arasındaki faaliyetlerini anlatıyor. (E. Akbulut-M. Tuncay, A.g.e., s.124-128).8 Bu raporda, Parti’nin yayın faaliyetlerinin iptidai koşullarda yürütüldüğü belirtiliyor. Yine aynı raporda, Parti programı ve tüzüğünün, Parti bildirilerinin Şerif Manatov tarafından Eskişehir’de kurulu Liva matbaasında basılıp, Eskişehir ve Ankara’da dağıtıldığı, “Çerkez Ethem çetesine” 200 nüsha gönderildiği belirtiliyor. Rapor şöyle devam ediyor:

“Lakin bilhassa 1 numaralı beyanname ile Mustafa Kemal hükümetinin içyüzü teşhir edildikten sonra, hükümet takibata başladı ve yoldaş Şerif Manatov’u tevkif ve hapsetti.” (E. Akbulut-M. Tuncay, A.g.e., s.126, 152).

Şerif Manatov, 6 Ekim’de sınır dışı edildi. Şerif Manatov’un tutuklanmasından sonra Upmal yeni Sovyet elçisi olarak 4 Ekim 1920’de Ankara’ya gelerek elçilik görevine başladı. Upmal’la birlikte Ankara’ya gelen Hüseyin Hüsnü TKP’nin 6 – 7 Ekim toplantısında, TKP Merkez Komitesi’ne Ali Oruç ve Upmal da TKP onursal başkanlığına seçildiler. (E. Akbulut-M. Tuncay, A.g.e., s.133-134).

Salih Hacıoğlu’nun sözü edilen raporunda Bakü ile ilişkiler şöyle anlatılıyor:

“Bakü’de Mustafa Suphi arkadaşın riyaseti altındaki Komünist Parti’sinin Anadolu’ya murahhas üye olarak gönderdiği Süleyman Sami (ki, bilahare Mustafa Kemal’in bir casusu olduğu anlaşılacaktı) geçtiği mahallerde birer ikişer adam komünist kaydederek güya birkaç nüve yapmış ve bunlara tesis-i münasebat için adreslerini de Fırka’ya vermiş idi. Fakat bu nüvelerle ne muntazam bir muhabere yapılabildi ve ne de bunlar bir mevcudiyet gösterebildiği için, vücudlarıyla adem-i vücudları müsavi kaldı.” (E. Akbulut-M. Tuncay, A.g.e., s.124).

Raporun devamında “Fırka ile harici komünist teşkilatlar ve Rusya Sefarethanesi arasındaki münasebat” başlığı altında Bakü’yle ilişkiye değiniliyor:

“4 Ekim 1920 tarihine kadar9… Fırka memleket harici komünist teşkilatlarıyla hiçbir irtibat ve münasebet peyda etmemişti. Mustafa Suphi Yoldaş’ın Ağustos iptidalarında murahhas olarak gönderdiği Süleyman Sami Bakü’ye avdetten sonra Fırka’ya hiçbir haber göndermemişti.” (E. Akbulut-M. Tuncay, A.g.e., s.127).

TKP –Hafi Merkez Komitesi’nin 21 Ağustos 1920 tarihli toplantısında, Süleyman Sami’nin sorduğu sorulara verilen cevapları içeren belgenin 8. maddesi TKP’nin Bakü’ye bakışını net bir biçimde ortaya koyuyor:

“Fırkamız, Üçüncü Enternasyonal esasatını kabul etmiştir. Binaenaleyh Üçüncü Enternasyonale merbut olduğuna kani olduğumuz Bakü’deki iştirakiyyun teşkilatlarının Merkezi Komitesini resmen tanıyor. Ona merbutiyeti bir şart bilir. Ve Merkez Komite’nin uzattığı taliskar eli hürmet ve samimiyetle sıkar, maddi manevi her türlü muavenetlerine dikkat ve şiddetle intizar ederiz.” (E. Akbulut-M. Tuncay, A.g.e., s.129, 152).

Ayrıca Sovyet elçisi Upmal’ın 27.10.1920 tarihli notunda TKP’nin Bakü ile bir bağlantısının olmadığı belirtiliyor. Bütün bu raporlardan da anlaşılıyor ki, Ankara’daki faaliyet ile Bakü’deki faaliyet arasında, Bolşevik düşüncelere ve 3. Enternasyonal’e bağlılık dışında örgütsel bir ilişki kurulamamıştır.

Bakü – İstanbul ilişkilerine gelince; bu ilişkilerin düzensiz ve kesintili olduğu anlaşılıyor. 10 Eylül TKP Kongresi’ne İstanbul temsilcilerinden biri olarak katılan Lütfi Nejdet’in verdiği bilgilere göre, 1919 yazında Kırım’dan dört, Odessa’dan üç yoldaşın, Haziran 1920’de de Mithat ve Alaattin ismindeki iki propagandacının Yeni Dünya gazetesi ve çeşitli materyallerle İstanbul’a gönderildiklerini, gönderilenlerin bir kısmının tutuklandığını öğreniyoruz. (Y. Aslan, A.g.e., s. 95).

Yine 1919 yazında İstanbul’da kurulan “Türkiye Sosyalist Fırkası” sekreteri Mustafa Fazıl’ın (Çun) Bakü’de RSFSR enformasyon bürosuna, Mustafa Suphi’nin Nihat Nusret’i İstanbul’a görevli olarak gönderdiğini, bu şahısla kendilerine para gönderildiğini, bu şahsa 3 – 5 sayfalık rapor verdiklerini ve Komünist Enternasyonal’e üye olmak isteklerini ilettiklerini rapor ediyor. (Y. Aslan, A.g.e., s. 96).

TKP’nin 1. Kongresi, bu iki koldan yürütülen faaliyetler sonucunda 10 Eylül 1920’de Bakü’de toplandı. Türkiye Komünist Partisi Merkez Komitesi’nin Türkiye komünist teşkilatlarının Bakü’de yapılan Birinci Kongresi hakkında raporunda, Kongre toplama faaliyetinin Türkiye kolunun zor koşullar altında yürütüldüğü belirtildikten sonra, Kongre süreci ve Kongre’ye katılım konusunda şu bilgiler veriliyor:

“Bu engeller yüzünden Türkiye komünist teşkilatı Bakü’de yapılan Kongre’ye temsilci davet etme konusunda faaliyetlerini Türkiye’nin bir kısmıyla sınırlı tutmak zorunda kaldı. Ama bütün bu elverişsiz koşullara bakmaksızın, İstanbul, Zonguldak, Ereğli, İnebolu, Samsun, Trabzon, Bayburt, Erzurum, Sivas, Konya, Ankara, Eskişehir, Vezirköprü, Şarki Karahisar (…) ve Ordu’dan teşkilatlı yirmi iki komünist grubu kendi temsilcilerini gönderdi. Anadolu’nun işçi ve köylü teşkilatları Kongre’ye istişari oyla katıldı, daha uzak bölgelerden teşkilatların beş temsilcisi Kongre’ye yazılı raporları vasıtasıyla katıldı. Yukarıda bahis konusu edilen engel ve güçlükleri dikkate alırsak, elde edilen sonuçların bütün tahminleri aştığını söyleyebiliriz. Kongre’ye tam oy hakkına sahip otuz iki temsilci ile istişari oy hakkı olan kırk iki temsilci katıldı. Bununla birlikte Kongre’de temsil edilen işçi ve köylü komünistlerin sayısını tam olarak tespit etmek olanaksızdı.” (Dönüş Belgeleri 1, Tüstav Yay., s.15. Y. Aslan, A.g.e., s. 216, 254).

Belgelerden yapılan alıntılarla karşılaştırıldığında, TKP Merkez Komitesi raporundaki bu bilgilerin fazla iyimser olduğu görülüyor.10 Ayrıca Kongre’ye katılan delegelerin isimleri ve hangi illeri temsil ettikleri konusunda da net bilgilere sahip değiliz. Bu açıdan Merkez Komite raporuyla gerçek durum arasında bir bağlantı kurmaktan uzağız. Ancak bütün bu belirsizliklere rağmen TKP, 1.Kongre’siyle, komünist hareketin birliği yolunda tarihsel bir adım atmıştır. Kongre’de Mustafa Suphi, Mehmet Emin, Hilmioğlu Hakkı, Nazmi, Süleyman Nuri, Ethem Nejat, İsmail Hakkı Merkez Komite; Hüseyin Sait, Asım Necati, Selim Mehmedoğlu Merkez Komite Yedek Üyeliklerine; Süleyman Sami, Lütfi Nejdet, İsmail Çitoğlu da Merkez Komitesi Teftiş Komisyonu’na seçildi. Mustafa Suphi TKP Başkanı, Ethem Nejat da TKP Sekreteri olarak seçildi. (Y. Aslan, A.g.e., s.264; S.Nuri, A.g.e., s.355-356; Dönüş Belgeleri-1, s.31)

TKP 1. Kongresi sonrasındaki durum, Ankara ve İstanbul’daki komünist teşkilatların Bakü’den bağlantısız olarak faaliyetlerini sürdürmeleri, kongrenin Türkiyeli komünistlerin birliğini sağlamada yetersiz kaldığını doğruluyor. İstanbul’da Türkiye İşçi ve Köylü Sosyalist Fırkası etrafında toplanan grubun, etkin olmasa da, faaliyetini önce Kurtuluş dergisini, ardından da Aydınlık gazetesini çıkartarak sürdürdüğü anlaşılıyor.

Ankara’ya gelince, Ankara Eylül 1920 ile Şubat 1921 tarihleri arasında sınıf mücadelesinin en keskin dönemini yaşadı. İttihatçıların önemli bir kesimini çevresinde toplayarak, Müdafaa-i Hukuk hareketi üzerinden örgütlenen Mustafa Kemal önderliğindeki burjuva iktidar, bu tarihler arasında işçi sınıfı ve halkın örgütlenmesine karşı tam bir savaş konumu aldı. Yeşil Ordu11 derneğinin başkanı ve meclisteki halk zümresi grubunun liderlerinden Nâzım Bey’in 4

Eylül 1920’de mecliste yapılan oylamada M. Kemal’e rağmen içişleri bakanı seçilmesi M. Kemal ile Nâzım Bey ve temsil ettikleri güçler arasındaki iplerin gerilmesine yol açtı. (E. Akbulut-M. Tuncay, A.g.e., s. 124, 130, 131, 156).

Nâzım ve Şükrü beylerin Bolşevik düşünceye yakınlıkları, Meclisteki Halk Zümresi üzerindeki etkileri hafi (gizli) TKP ile kurdukları ilişkiler ve Nâzım’ın M. Kemal’e rağmen içişleri bakanı seçilmesi M. Kemal’i iyice tedirgin etti. Çerkez Ethem’in Yozgat isyanını bastırdıktan sonra Ankara’ya gelişinde Yeşil Ordu’ya üye olması bu tedirginliği daha da artırdı. (E. Akbulut, M. Tuncay, A.g.e., s. 155, 156).

M. Kemal; bir yandan burjuva iktidara karşı açık bir tehdit oluşturan bu güçlere (hafi TKP, Yeşil Ordu, Halk Zümresi ve Çerkez Ethem kuvvetleri) karşı savaş planlarını hazırlarken, bir yandan da bu planları, provokasyonlarla adım adım uygulamaya koydu.

1. Çerkez Ethem’i yanına alarak baskıyla Nâzım Bey’in içişleri bakanlığından istifasını sağladı.

2. Yeşil Ordu ve Halk Zümresi’ni parçalamak için bu örgütlenmelerde kendine bağlı ittihatçıları harekete geçirdi. (E. Akbulut-M. Tuncay, A.g.e., s.130, 131). 8 Eylül’de açıklanan Halk Zümresi programının karşısına 13 Eylül’de Halkçılık programıyla çıktı. (E. Akbulut-M. Tuncay, A.g.e., s.124).

3. 18 Eylül’de “kaçak erat ve casusların” yargılanması ile görevli İstiklal Mahkemeleri kurduruldu.

4. 18 Ekim’de resmi TKP’yi kurdurdu.12

Resmi TKP’nin kuruluşu Sovyet elçisi Upmal’ın 5 Mart 1921 tarihli raporunda şöyle değerlendirildi:

“Mustafa Kemal Paşa güvenini hak etmiş vurguncu, gerici ve zorba dostlarını kışkırtarak bir Türkiye Komünist Partisi kurdurttu…26 Ekim günü İçişleri Bakanlığı 164 no’lu resmi hususi tebligatını….yayınlayarak TKP’nin resmen kurulduğunu ve bu partinin mührünü taşıyan tasdik belgesi bulunmayan kişilerin hiçbir gerekçeyle komünizm propagandası yapamayacağını ve Yeşil Ordu teşkilatının bu partiye dönüşüp onun emrine girdiğini duyurdu. Bu tebligatın amacı, komünizm propagandasını engellemek ve aynı zamanda gizli çalışan TKP’nin (hafi TKP) dağılmasına yol açmaktı.” (E. AkbulutM. Tuncay, A.g.e., s.153, 134).

Resmi TKP’nin kuruluş amaçlarından bir diğeri de Yeşil Ordu ve meclisteki Halk Zümresi’ni parçalamaktı. Nitekim parti kurulduktan sonra Yeşil Ordu ve Halk Zümresi’nin önemli bir kısmı ya resmi partiye geçti ya da ayrıldı. (E. Akbulut-M. Tuncay, A.g.e., s. 153).

Hafi TKP, resmi partinin kuruluşunun kendisini hedef aldığını görerek gelecek saldırıyı püskürtmek için Yeşil Ordu ve Halk Zümresi’nin “Halkçı” kanadıyla birleşmeye karar verdi. (E. Akbulut-M. Tuncay, A.g.e., s.137, 153) Bunun için Salih Hacıoğlu’nu görevlendirdi. (E. Akbulut-M. Tuncay, A.g.e., s.138, 154) Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası (THİF) birleşme protokolü 22 Kasım’da imzalandı ve 7 Aralık 1920’de THİF resmen kuruldu. 16 Ocak 1921’de yayın hayatına başlayan Emek gazetesi yeni partinin yayın organı oldu.13 (E. Akbulut-M. Tuncay, A.g.e., s. 139, 154, 157, 158).

5. 1920 Aralık sonu 1921 Ocak başı plan uygulamaya geçiyor, Çerkez Ethem kuvvetleri dağıtılıyor. THİF’in 12 ve 17 Aralık 1920 toplantılarında M. Kemal’in Çerkez Ethem’e karşı bir hazırlık içinde olduğu seziliyor. THİF’in 17 Aralık toplantısında M. Kemal’in desteklenmesi kararı alınıyor (E. Akbulut-M. Tuncay, A.g.e., s.140) Ayrıca Ethem kuvvetleri içinde yer alan “Demirci Efe’nin Ethem Bey’den tenviratına” karar veriliyor. (E. Akbulut-M. Tuncay, A.g.e., s.141)  Çerkez Ethem sorunu 28 Ocak 1921’de Ethem’in “geçiş hakkı” talebiyle Yunan kuvvetlerine teslim olmasıyla “çözülür.” (Emre Cilasun, Baki İlk Selam, Belge Yay. s.74).

6. THİF, Çerkez Ethem olayını İttihatçıların eseri olarak görür. (E. Akbulut-M. Tuncay, A.g.e., s.142). Sovyet elçisi Upmal, Çerkez Ethem olayını yeni Sovyet elçisi olarak Ankara’ya gelen Kars’taki Budu Mdivani’ye telgrafla bildirir:

“Batılı emperyalistlerin ardından yürüyerek örgütlediği başarısız ayaklanmanın ardından Ethem Yunanlılar’a kaçmıştır. Hükümet onun yandaşlarıyla birlikte devrimci örgütleri de tepelemek istemektedir.”14 (E. Akbulut-M. Tuncay, A.g.e., s.144).

Tam da böyle olur. Ethem bahane edilerek THİF üyelerine karşı tutuklamalar başlar. Önce THİF içindeki hafi TKP’liler tutuklanır. Upmal’ın verdiği bilgilere göre “20 Ocak tarihine doğru eski illegal teşkilatın bütün aktif MK üyeleri artık parmaklıklar ardında bulunuyor.” 21 Ocak’ta Emek gazetesi “M. Kemal’e önder olarak saygısızlık ifadelerinden” dolayı kapatılıyor. (E. Akbulut-M. Tuncay, A.g.e., s.159) Tutuklamalardan paniğe kapılan Nâzım ve Şükrü beyler 2 Şubat 1921’de gazetelere ilan vererek THİF’nin kapatıldığını duyuruyor. (E. AkbulutM. Tuncay, A.g.e., s.143).   Tutuklananlar İstiklal mahkemelerinde yargılandı; 9 Mayıs’ta Nâzım bey, Salih Hacıoğlu, Ziynetullah Nevşirvanov ve gıyabında Şerif Manatov 15’er yıl ağır kürek cezasına çarptırıldı. (E. Akbulut-M. Tuncay, A.g.e., s.143).

7. M. Kemal’in yürüttüğü savaş planının son halkası olarak Mustafa Suphi ve MK üyeleri başta olmak üzere TKP’nın 15 yöneticisi, 15 komünist, 28-29 Ocak’ta Karadeniz’de katledildi. Mustafa Suphilerin öldürülmeleri başlı başına bir yazı konusu olduğundan biz burada yazının kapsamı içinde kalarak konuya değineceğiz. Katliam M. Kemal ve Kazım Karabekir’in emir ve kontrolünde, yerel yöneticiler ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin katılımı, Yahya Kâhya ve adamlarının tetikçiliğinde gerçekleştirildi. Resmi tarih, olayın tek sorumlusu olarak hep Kazım Karabekir’i işaret etti. Kazım Karabekir, katliamın sorumluluğunun tek başına kendisine yıkılmasından rahatsız olacak ki Yahya Kâhya’yı çete faaliyetlerinden dolayı Trabzon’da tutuklatıp yargılanmak üzere Yozgat’a gönderdi. Yozgat’ta yargılanan Yahya Kâhya beraat eti. Trabzon’a döndü. (Y. Aslan, A.g.e., s.344 ) Trabzon’da katliam hakkında “ileri geri” konuşması üzerine M. Kemal, özel muhafızı İsmail Hakkı’yı (Tekçe) Topal Osman’la birlikte Trabzon’a göndererek Yahya Kâhya’yı öldürttü (Y. Aslan, A.g.e., s.355).  Daha sonra da aynı yöntemle Topal Osman’ı öldürttü. Böylece iktidarı ele geçiren burjuvazinin, M. Kemal hükümeti eliyle işçi sınıfı ve halka karşı yürüttüğü savaşın ilk kanlı perdesi de kapanmış oldu. İktidarın sağlamlaştırılması, M. Kemal’in Sovyetler’e karşı da izlediği taktikte bir değişime olanak sağladı. M. Kemal bu taktik değişimini Moskova’da bulunan Tevfik Rüştü Aras’a 16 Mayıs 1921’de yazdığı mektupla şöyle dikte ediyor:

“Rusların eğilimlerini ve büyük yardımlarını sağlamak için müsamaha edilen ve komünizmi temsil eden her türlü örgütler tüm olarak ortadan kalkmıştır. Türkiye Komünist Partisi ile Halk İştirakiyun Fırkası bugün tam olarak dağılmış ve ülkede komünizm mesleğini tutan ve temsil eden resmi, özel hiçbir örgüt kalmamıştır.” (E. Akbulut-M. Tuncay, A.g.e., s.82).

Bu saldırıların ardından yeni yeni örgütlenmekte olan Türkiye komünist hareketi hem Türkiye ve hem de Bakü örgütlerinin aldığı darbelerle, bir dönem için de olsa kesintiye uğradı. THİF başkanı Nâzım Bey gazetelere ilan vererek Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası’nı kapattığını açıkladı. Mustafa Suphi’lerin Türkiye’ye dönüşü öncesinde Bakü’de oluşturulan TKP Dış Bürosu 24 Nisan 1921’de lağvedildi. Yerine Süleyman Nuri, Abid Alimov ve İsmail Hakkı’dan oluşan örgüt bürosu kuruldu. (Dönüş Belgeleri 2, Tüstav Yay., s. 151; S.Nuri, A.g.e., s. 401).

Gelenekten Bugüne ve Geleceğe

Aradan geçen yüzyıla yakın bir sürenin ardından ne yazık ki bugün Türkiyeli komünistlerin önünde yine aynı sorun, Komünistlerin birliği ve devrimci bir Komünist partisi yaratma sorunu, ivedi bir görev olarak duruyor.

Bugün dünya; neredeyse geçen yüzyılın aynı tarihlerine denk düşen kapitalist kriz, emperyalist savaş ve devrimci bir alt-üst oluşun kesiştiği bir kavşakta duruyor. Devrimci bir krizin içinden geçiyoruz, devrimci dönüşümün eşiğindeyiz. Ancak işçi sınıfı ve komünist hareket, bu tarihi dönüm noktasında -ve belki de hiçbir dönem devrimci krize bugünkü kadar hazırlıksız yakalanmamıştır.

İşçi sınıfı; bütün dünyada, burjuvazinin ekonomik ve politik saldırısı altında savunma konumuna itilmiş, sınıfın sendikal örgütlenmesi de neredeyse çökertilmiştir.

Komünist hareket, likidasyona uğramadığı ülkelerde bile, ideolojik olarak savrulmuştur. İdeolojik, siyasal, örgütsel, kültürel ve moral değerler olarak 1917’lerle kıyaslanamaz bir durumdadır. Ekim Devrimi gibi ateşleyici ve esinlendirici bir güçten, Komünist Enternasyonal gibi devrimci bir otoriteden yoksundur.

Bütün bunlara mücadele içindeki komünistlerin ideolojik yalpalamaları, işçi sınıfından kopukluğu, konformizmi, zaafları, güvensizlikleri ve sorunlara duyarsızlıkları eklediğinizde işimizin daha da zor olduğu su götürmez.

Eski nitelik bu devasa sorunları çözmeye yetmiyor. Yeni dönem, bu döneme cevap verecek yeni bir devrimci niteliği zorunlu kılıyor. Bu zorunlu yeni devrimci nitelik; yüzümüzü geçmişe çevirerek, geçmişe öykünerek veya ona güzellemeler düzerek yaratılamaz. Geçmişteki kişisel devrimci konumlar baz alınarak ve siyasal aidiyetlere bu pencereden bakarak, siyasal eleştiriden vazgeçerek oluşturulamaz.

Geçmişten geleceğe köprü kişisel konumlar ve aidiyetlerle değil, ancak ideoloji ve siyaset yoluyla kurulabilir. Ve yalnızca bu yolladır ki geçmiş kişilik ve aidiyetler geleceğe taşınabilirler. Geçmişten devralınan bilgi ve birikim; ancak bugünkü devrimci görevleri üstlenebildiği, geleceğe doğru devrimci bir yürüyüşün kaldıracı olabildiği oranda devrimcidir.

Bugün nesnel ve öznel koşullardaki bütün yetmezliklere, olumsuzluklara, savrulma ve dağılmalara rağmen komünistlerde bu bilgi ve deneyim birikimi vardır. Önemli olan, bu eşsiz değeri bireysel bir bilgi ve deneyim olmaktan çıkartarak siyasallaştırmak, büyük bir inat ve kararlılıkla devrimin hizmetine sunmaktır.

Notlar:

1 Yusuf Akçura’nın yazarları arasında bulunduğu, sahibinin Ferit (Tek) olduğu İfham Gazetesinde Mustafa Suphi sorumlu müdür olarak görev yaptı. (Y. Aslan, A.g.e., s.10 )

2 Yavuz Aslan, adı geçen kitabında Mustafa Suphi’nin Kırım’dan Batum’a ve Bakü’ye geçtiğini, Batum ve Bakü’de İttihat ve Terakki karşıtı İkbal ve Basiret gazetelerinde yazılar yazdığını, Batum’da tutuklanarak önce Kuluğ’a, sonra da Ural’a sürüldüğünü yazıyor.

3 Müslüman Komiserliği, Stalin’in başında bulunduğu Milliyetler Komiserliği’nin bir şubesidir.

4 Yavuz Aslan, Ethem Nejat’ın Kazan’a giderken Mustafa Suphi’nin yanında olduğunu yazıyor. Temmuz’da Moskova’da kurulan TKT kuruluşunda ismi geçmemesi, Ethem Nejat’la Mustafa Suphi’nin tanışmasının Ağustos – Eylül ayları arasında olduğu ihtimalini güçlendiriyor.

5 Kurultay’da TKT üzerinde uzun tartışmalar oldu.

6 1919 yılında İstanbul’da iki sosyalist parti faaliyete geçti. Bunlardan birincisi, başkanlığını Hüseyin Hilmi’nin, sekreterliğini Mustafa Fazıl’ın (Çun) yaptığı Türkiye Sosyalist Fırkası; diğeri de TKP’nin 1923 sonrası örgütlenmesi ve faaliyetinde önemli rol oynayan Şefik Hüsnü’nün 22 Eylül 1919’da kurduğu Türkiye İşçi ve Köylü Sosyalist Fırkası’dır. Ethem Nejat ve Lütfi Nejdet’in de içinde yer aldığı bu grup, 20 Eylül 1919’da Kurtuluş gazetesini çıkararak faaliyetlerine başladı. Kurtuluş gazetesinin kapatılmasından sonra Haziran 1921’de Aydınlık gazetesini çıkararak faaliyetlerini sürdürdü. (Y. Aslan, A.g.e., s. 3; S.Nuri, A.g.e., s. 40).

7 Seyyareyi Yeni Dünya, Bolşevik fikirlerinden etkilenen, hem Mustafa Kemal’e hem de Türkiye Komünist Fırkası’na (Hafi) yakın duran bir gazeteydi. “Dünyanın Fukara-i Kasibesi Birleşiniz!” belgisi altında faaliyetini sürdürdü. (Erden Akbulut-Mete Tuncay, A.g.e., s. 15).

8 Bu raporun daha detaylısı Sovyet elçisi Upmal’ın Enternasyonal Yürütme Komitesi’ne gönderdiği 5 Mart 1921 tarihli raporunda var. (Erden Akbulut-Mete Tuncay, A.g.e., s. 147 – 161).

9 Upmal’ın Ankara’ya geliş tarihi.

10 Doğu komisyonu toplantısında Radek’in TKP 1. Kongre delegelerinin Rusya’da yaşayan komünistlerden oluştuğunu söylemesi üzerine söz alan TKP temsilcisi kongreye Türkiye’den yedi komünist örgütü temsilen dokuz delegenin, bu delegelerin isimlerini ve temsil ettiği illeri belirterek sayıyor. Türkiye’den 6 Ekim’de sınırdışı edilen Ş. Manatov’un Ankara delegesi olduğunu söylüyor. (Dönüş Belgeleri 2, Tüstav Yay., s. 188–189).

11 Yeşil Ordu derneği Mayıs 1920 de Nâzım bey ve arkadaşları tarafından, yarı legal bir örgüt olarak kuruluyor. Kurucuları arasında Nâzım ve Şükrü Beyler gibi Bolşevik sempatizanı halkçılar, Yunus Nadi, Hakkı Behiç gibi M. Kemal yanlısı İttihatçılar ve Şeyh Servet gibi “İslami sosyalistler” yer aldı. Nâzım bey 25 kişilik Yeşil Ordu MK’de başkanlık görevini yürüttü. Yeşil Ordu Ankara, Eskişehir, Samsun, Amasya, Tokat, Zile ve Sivas’da teşkilatlar kurdu. Yeşil Ordu TBMM’de 85 kişilik bir meclis gurubuna sahipti. (E. Akbulut-M. Tuncay, A.g.e., s. 155).

12 Tevfik Rüştü, Yunus Nadi, Kılıç Ali, Hakkı Behiç, Refik Koraltan gibi isimler Resmi TKP kurucuları arasında yer aldı. (E. Akbulut-M. Tuncay, A.g.e., s. 131) Hakkı Behiç parti başkanı, Yunus Nadi’nin Yeni Gün’ü de partinin resmi yayın organı oldu. (E. Akbulut-M. Tuncay, A.g.e., s. 33) Tevfik Rüştü, 3. Enternasyonal Kongresi’ne katılmak üzere 1921’de Moskova’ya gitti. Kongre’ye iki rapor sundu. (E. Akbulut-M. Tuncay, A.g.e., s. 70-82) Resmi parti M. Kemal’in savaş planının başarıyla tamamlanmasının ardından ortadan kalktı. (E. Akbulut-M. Tuncay, A.g.e., s. 37).

13 THİF MK’ne hafi TKP’den Ahmet Hilmi, Salih Hacıoğlu, Ziynetullah Nevşirvanov, Fatma Salih; Y. Ordu’dan Nâzım Bey, Servet Bey: Halk Zümresi’nden Şükrü Bey, Hulusi Bey; Sovyet elçiliğinden Hüseyin Hüsnü, Opmal ve Palyakov seçildi. Nâzım Bey, parti başkanı Opmal ve Palyakov onursal başkan oldular. (E. Akbulut-M. Tuncay, A.g.e., s.154). THİF, kuruluşuyla birlikte birçok ilde teşkilat kurdu. Şeyh Servet, Ankara’dan Mardin ve Urfa’ya kadar birçok ilde kalabalık topluluklara İslamla Bolşevizm’in uyumu üzerine konuşmalar yaptı. (E. Akbulut-M. Tuncay, A.g.e., s.158). THİP’nin kuruluşu aynı zamanda komünist hareketin “İslami sosyalizm”le girdiği ilk deneyimdir.

14 Sözü edilen telgraf, Mdivani’ye ulaştığında Mustafa Suphi de Kars’ta Mdivani ile birlikteydi.mustafa suphi